
Bu güzel ülkeye ilk adım attığımda dikkatimi çeken şey şehirlerin mimari yapısındaki düzen ve estetik. Hiç bir köşede kırık dökük bakımsız bir binaya rastlayamıyorsunuz. Eski binaların hepsi koruma altında, belediyeden izin almadan camını çerçevesini bile değiştirmenize izin yok, yıkılmasına hiç mi hiç izin yok. Herşey yüzyıllar öncesindeki haliyle, sadece minik restorasyonlarla ayakta duruyor. Zevk sahibi bir mimari tarzı çevrenizi sarıyor. Ayrıca heryer tertemiz, yerlerde bir tane çöp göremiyorsunuz. İnsanlar birbirlerine ve çevrelerine son derece saygılılar.

İngiltere'de sıkça görebileceğiniz tezgahlar. Genelde turistler için üretilmiş, İngiltere'yi hatırlatacak ucuz ürünler satılıyor bu tezgahlarda.

İngiltere'nin kırmızı otobüslerinden sonra ikinci sembolü kırmızı telefon kulübeleri. Telefon kulübeleri kırmızıdan başka renge boyanamıyor.

Makinada hazırlanmış İtalyan kahvelerini dinlenmek istediğim her köşede denedim. Mocca, Capuccino ve Latte denediklerim arasında. Latte sütlü olmasına rağmen oldukça sert, Mocca (üstte fotoğrafı olan) bol kremalı ve yağlı bir kahve. Capuccinoyu zaten biliyorsunuz, yoğun bir kahve. Fakat İngiltere'de kahveler tıpkı İtalyadaki gibi makinelerde uzun işlemlerden geçtikten sonra ve demlenerek üretildiği için tatları çok yoğun ve lezzetli. Türkiye'de bu yoğun tadın böylesine özenli bir şekilde hazırlandığı günler ne zaman gelecek merak ediyorum.

Oxford'da bir kapalı çarşıdan alışveriş yapan insan manzaraları.

Balıkçılık kültürü üst seviyede olan bu ülkede bir balıkçı dükkanının önünde bir sepet istakoz görüyorum, hala canlılar. Birazdan dükkana götürülüp pişirilecekler.

Bath kasabasına gittiğimde saat tam 5'te kendi kendimize soruyoruz. Neden 5 çayını atlıyoruz ki?Üstelik de 5 çayıyla ünlü bir ülkede. Bath'in Grand Parade sokağında ünlü Thames nehrinin kıyısında 'The Bridge Coffee Shop' a dalıyoruz. İçerde güleryüzlü sempatik bir ingiliz bayanı bizi karşılıyor. Sadece 5 çayı alacağımızı düşünürken kek ve reçellerle dolu tabaklarla ağırlanıyoruz. Çayın yanında mutlaka bu keklerden de ikram ediliyormuş, bunun 5 çayında bir gelenek olduğunu öğreniyorum. Kekler çok lezzetli fakat yağ oranı çok yüksek. İngiltere, tereyağı en çok üreten ülke konumunda ve bütün yemeklerinde çok fazla yağ var. Kahvaltılarında dahi çok fazla oranda tereyağ ve ekmek tüketiliyor. Bunda İngiltere'nin soğuk bir ülke olmasının da payı var sanırım, insanlar enerji depolama ihtiyacı hissediyorlar.


Yine bir alışveriş merkezinden şekerlemeler. Bunlar gerçek meyve değil. Tamamen şekerden yapılmışlar. Çok başarılı buldum gördüğümde.

Bath'de Thames nehrinin bir kolu...
Elimde çok fazla fotoğraf ve bilgi var. Paylaşmaya devam edeceğim. Görüşmek üzere..